Adele'nin Evi Kişiliğini Yansıtmıyor - Beverly Hills, Amerika
Bu yazımda dünyaca ünlü şarkıcı ve söz yazarı Adele’in evini sizler için değerlendireceğim.
Birkaç kere Grammy ödülü alan ve 1 adet de Oscar ödülüne layık bulunan Adele, en son Beverly Hills’de değeri 9,5 milyon$ olan bir ev satın aldı.
1977 yılında tipik California mimari tarzında inşa edilmiş olan bina, toplam 1.580 m2 büyüklüğe; 4 yatak odasına, 6 adet banyoya ve geniş yaşam alanlarına sahip.
Eve girdiğinizde 2 kat yüksekliğinde antre ile karşılanıyorsunuz. 2. Katın merdivenleri de buradan servis edilmiş. Merdivenin antrede konumlandığı plan tiplerini genellikle beğenirim ve başarılı bulurum. Çünkü ev sahiplerinin yaşamını kolaylaştırıcı bir çözümdür. Evin diğer mekanlarına girmeden, üst katlara pratik şekilde ulaşma imkanı sağlar. Ayrıca tavan yüksekliğinin kattığı çok önemli bir ferahlık ve aynı zamanda ihtişam olur.
Evlerin girişlerini yani antre dediğimiz alanlar, aslında ilk kimliktir. Oradan baktığınızda devamını hayal edebilirsiniz. Orası ne kadar basitse, devamı da basittir ya da ne kadar ihtişamlıysa devamında da mutlaka ihtişam katacak bir şeyler beklenir. Dolayısıyla “ilk izlenim” antredir!
Antre kısmında başarılı olunsa da; bu fotoğrafa baktığımda lüks bir mekanda olduğumu hissetmiyorum. Zemin malzemesi, duvarlardaki lake lambriler, merdiven basamakları, korkuluk ve küpeştesi hepsi birbirinin tekrarı, aynı renk, aynı dokular… Ne amaçla oturulacağı belli olmayan ve hatta son derece rahatsız görünümlü oturma bankı, sadece o bölümü doldurmak için konulmuş gibi. Bence bu bölümde abartıya kaçmadan, sadelik korunarak yaratıcılığı ön plana çıkarabilecek daha pek çok şey yapılabilirdi.
Evde birbiriyle bağlantılı birkaç yaşam alanı var. Açık mutfağın servis verdiği, 2 ayrı yemek masası bulunuyor. Biri yuvarlak diğeri dikdörtgen olan yemek masalarının aralarındaki mesafe oldukça az ama yine de yemek eylemini 2 ayrı bölümde yapmayı tercih etmişler. Sanırım misafirler ve kendi günlük kullanımları için bu şekilde planlanmış. Her ikisinde de aynı renk, aynı tarz ve aynı malzemeden masa ve sandalyeleri görüyoruz.
Antre kısmında başarılı olunsa da; bu fotoğrafa baktığımda lüks bir mekanda olduğumu hissetmiyorum. Zemin malzemesi, duvarlardaki lake lambriler, merdiven basamakları, korkuluk ve küpeştesi hepsi birbirinin tekrarı, aynı renk, aynı dokular… Ne amaçla oturulacağı belli olmayan ve hatta son derece rahatsız görünümlü oturma bankı, sadece o bölümü doldurmak için konulmuş gibi. Bence bu bölümde abartıya kaçmadan, sadelik korunarak yaratıcılığı ön plana çıkarabilecek daha pek çok şey yapılabilirdi.
Evde birbiriyle bağlantılı birkaç yaşam alanı var. Açık mutfağın servis verdiği, 2 ayrı yemek masası bulunuyor. Biri yuvarlak diğeri dikdörtgen olan yemek masalarının aralarındaki mesafe oldukça az ama yine de yemek eylemini 2 ayrı bölümde yapmayı tercih etmişler. Sanırım misafirler ve kendi günlük kullanımları için bu şekilde planlanmış. Her ikisinde de aynı renk, aynı tarz ve aynı malzemeden masa ve sandalyeleri görüyoruz.
Giriş ambiyansının devamını tüm yaşam alanlarında aynı şekilde görüyoruz. Tüm yaşam alanlarında renkler ve malzemeler aynı monotonluğu yaratıyor. Mekanın tümünde masif ahşap parkeler kullanılmış, duvarlarda açık tonlarda boya, mobilya imalatlarında da beyaz lake malzemeyi görüyoruz. Renk olarak farklı olan, sadece birkaç koltukta kullanılan yeşil olmuş. Halılar yok denecek kadar az sayıda, perde hiç kullanılmamış.
Salonlar birbirleriyle bağlantılı ve açık mutfakla birleşiyor. Mutfak yine aynı “Neo-Klasik” tarzda ve beyaz lakeden imal edilmiş. Genel olarak tüm oturma grupları kumaş kaplanmış ve stilleri aynı kullanılmış. Bazı mekanların tavanlarındaki ahşap kirişler mekana rustik tarzı katarak ortamı sıcaklaştırmış ancak monotonluğu kıracak herhangi bir çalışmayı göremiyorum.
Hemen hemen her mekanda şömine kullanılmış. Hiç bu kadar sayıda şömineyi bir çatı altında görmemiştim. Bir mekanda şömine olması benim için her zaman çok büyük avantaj olmuştur. Çünkü görüntüsü bile insanı ısıtır, keyif verir. Ayrıca mekan içinde rutinliği kırar, bambaşka bir atmosferi onun küçücük alanında yaratabilirsiniz. Ama Adele’in evindeki hiçbir şömine kendini yeterince gösterememiş.
Üst katta yatak odaları ve çalışma odası bulunuyor. Mimari olarak kat planları bence güzel çözümlenmiş. Misafirlerin üst kata çıkmalarını gerektirecek bir şey kalmadığı için üst kat kendi özel yaşam alanlarını çerçeveliyor.
Üst katta yatak odaları ve çalışma odası bulunuyor. Mimari olarak kat planları bence güzel çözümlenmiş. Misafirlerin üst kata çıkmalarını gerektirecek bir şey kalmadığı için üst kat kendi özel yaşam alanlarını çerçeveliyor.
Benim en favori diyebileceğim kısım, üst kata çıktığınızda karşınızda beliren ortak yaşam alanı bölümü. Galeri boşluğuna açıldığı için ferah ve aydınlık olmuş. Aynı zamanda evin mimarisini açık bir şekilde algılayabiliyorsunuz. Ahşap kirişler, beyaz lake kütüphane, masif ahşap parkeler sizi “country” esintileriyle kucaklıyor. Pencere önünde sedir havasında bir oturma alanı tasarlanması da genel konseptin bir parçası olarak mekanı tamamlamış. Sadece eksikliğini hissettiğim durum; oturma alanında masif ahşap, “country” stilinde orta sehpa olmalıydı. Yuvarlak ve ölçü olarak oldukça küçük olan puf tercih edilmesini pek beğenmedim.
Yatak odaları genel olarak aynı sade çizgide tasarlanmış. Perdesiz pencereler özellikle de yatak odalarında bana hep ‘daha mekanın tamamlanması bitmemiş’ etkisini verir.
Bu sebeple ben perdesiz mekanları ancak ultra-modern mekanlarda beğenebiliyorum. Neo-Klasik tipik California mimarisinde inşa edilmiş ve iç mekanlarında ahşap kirişlerle, lake lambrilerle ve masif parkelerle döşenmiş bir evin, Neo-Klasik pencere tiplerine perde takılmaması tasarımın yarıda kaldığı hissi veriyor.
Bu sebeple ben perdesiz mekanları ancak ultra-modern mekanlarda beğenebiliyorum. Neo-Klasik tipik California mimarisinde inşa edilmiş ve iç mekanlarında ahşap kirişlerle, lake lambrilerle ve masif parkelerle döşenmiş bir evin, Neo-Klasik pencere tiplerine perde takılmaması tasarımın yarıda kaldığı hissi veriyor.
Adele, bende duygusal ve romantik bir kişilik izlenimi yaratıyor. Bu sebeple evinin avangarde ya da aşırı minimal olacağını düşünmezdim. Adele şarkılarına yansıttığı duygusallığı, samimiyeti ve sıcaklığı evinde daha başarılı yansıtabilirdi. Country stilini onunla bağdaştırıyorum ama monotonluğu kesinlikle kırabilmeliydi.
Mekanın ihtiyaç listesi bana göre kabarık! En başta renk ihtiyacı var; sadece açık tonlarda yeşil kullanılmış. Soft yeşil tonları “country” stiline de duygusal-romantik kişiliğe de uygun ancak bunun yanında pudra tonları, sarı tonları katılabilirdi. Mekanlar renklenir ve hareketlenirdi. Çok fazla dingin ve rutin havayı renklerle ve başka malzeme kullanımlarıyla canlandırabilirlerdi. Yukarıda da yazdığım gibi; en azından tül dahi olsa pencereler kumaş dokusu istiyor. Antre zeminleri en azından uyumlu bir mermer ile kaplanabilirdi ve galeri boşluğundan “country” stili avize sarkıtılabilirdi. Aydınlatma armatürleri mekanların iddialı aksesuarlarıdır. Aplikler, sarkıtlar, abajurlar çok yetersiz. Şöminelerin kullanımında en azından salonlarda kullanılanlardan farklı malzeme ya da boya kullanımıyla çeşitli hareketler yaratılabilirdi. Bunlar da mekanı biraz daha dinamik atmosfere dönüştürebilirdi.
Özetle; severek dinlediğim, duruşunu da beğendim, başarılı ses sanatçısı Adele’in Beverly Hills’teki evini görünce şaşırdığımı itiraf ediyorum. Bu evi ben tasarlamalıydım dedirtti bana...
Her türlü olumsuz yorumlarıma rağmen bu benim Adele sevgimi etkilemeyecektir.